Verilerimin Toplamı Mıyım?

Kendi gerçekliğimiz içine öylesine hapsolmuş durumdayız ki, tutsaklığımızın farkına varmamız bile son derece güçleşmiş durumda.

Hobilerin Peşinden
Türkiye UP

--

Photo by Khashayar Kouchpeydeh on Unsplash

Bu yazı David Eagleman’ın “Beyin” adlı kitabının incelemesi, özetidir. Yazı “Kitap Üzerine Düşünceler” kısmına kadar, kitap içerisinde altını çizdiğim ve aklımda kalan yerlerden oluşmaktadır.

Ben Kimim?

İnsanlarla yaptığınız günlük konuşmalardan kültür birikiminize kadar, yaşamınız boyunca kazandığınız bütün deneyimler, beyninizdeki mikroskobik ayrıntıları biçimlendirir. Nörol açıdan bakıldığında kim olduğunuz, nerede bulunmuş ve neler yapmış olduğunuza bağlıdır. Beyniniz yorulmak bilmeden biçim değiştirir ve sahip olduğu devreler sistemini sürekli olarak yeniden kurar. Deneyimleriniz benzersiz olduğundan, beyninizdeki nöral ağların içerdiği geniş ve ayrıntılı örüntüler de benzersizdir. Beyniniz yaşamınız boyunca değişmeye devam edeceğinden, kimliğiniz de aslında yer değiştiren bir hedeften farksızdır; nihai varış noktası yoktur.

— Mermerde Gizlenmiş Heykel

Yeni doğan bir bebeğin nöronları birbirinden oldukça farklı ve bağlantısızdır. İki yılın sonunda bebekteki sinapsların sayısı yüz trilyonu aşarak, bir yetişkindeki sinaps sayısının iki katına ulaşır. Bundan sonra yavaş yavaş budanan bağlantılar, yetişkin beyninde sayıca azalır ve güçlenir.

— Patolojik Değişimler

Beynimizdeki değişikler neler yaşadığımızı ve nasıl biri olduğumuzu yansıtır. Peki ya beyin, bir hastalık ya da hasar sonucu değişikliğe uğrarsa? Bu da kimliğimizi, kişiliğimizi ya da davranışlarımızı değiştirir mi?

“Kendimi şu günlerde tam olarak anlayamıyorum. Aklı başında ve zeki bir genç olarak tanınmaktayım. Ama son zamanlarda (ne zaman başladığını hatırlayamıyorum) birçok sıra dışı ve mantıksız düşüncelerin kurbanı olmuş durumdayım… Ölümümden sonra, görünür herhangi bir fiziksel bozukluk olup olmadığını belirlemek amacıyla bana bir otopsi yapılmasını diliyorum.”

1966 yılında yukarıdaki satırları, intihar notunu yazan Charles Whitman, karısını ve annesini öldürmüş, gelişigüzel insanlara ateş etmeye başlamış, on üç kişinin öldüğü ve otuz üç kişinin yararlandığı olayda Whitman’ın kendisi de polis tarafından vurularak öldürülmüştü. Şaşırtıcı olan Whitman’ın böyle bir eylem gerçekleştirebileceğine dair hiçbir ipucu vermemiş olmasıydı.

Otopsi sonucu, Whitman’ın beyninde küçük bir tümör bulundu. Tümör, korku ve saldırganlıkla ilgili bir yapı olan “amigdala”ya baskı yapmaktaydı. Bu baskı Whitman’ın normal koşullarda sıra dışı sayılacak birçok davranış sergilemesine yetmişti.

— Zihin-Beden Problemi

Descartes, maddesel olmayan bir ruhun beyinden ayrı olarak varlık sürdürdüğünü varsaymıştı. Bu varsayım doğrultusunda duyusal bilginin , ruha bir geçit oluşturan epifiz bezine aktığını iddia ediyordu. (Epifiz bezini seçmesinin nedeni büyük olasılıkla bezin, beynin orta hattında yer almasıydı. Diğer beyin yapılarının çoğu çift haldeydi ve her iki yarım kürede de yer almaktaydı.)

Gerçeklik Nedir?

Beynin biyolojik iç yapısı deneyimlerimizi nasıl oluşturur? Zümrüt yeşilinin görüntüsünü, tarçının tadını, ıslak toprağın kokusunu? Ya size deseydim ki çevrenizdeki dünya, bütün zengin renkleriyle, dokusuyla, sesleriyle ve kokularıyla yalnızca bir yanılsama; beyninizin sizin için tasarladığı bir gösteri? Gerçekliği olduğu gibi algılayabilseydiniz, onun renksiz, kokusuz, tatsız sessizliği karşısında donakalırdınız. Beyninizin dışında kalan her şey, enerji ve maddeden ibarettir. Milyonlarca yıllık evrim süreci boyunca, insan beyni bu enerji ve maddeyi zengin bir varlık deneyimine dönüştürmede ustalaşmıştır.

Gerçeklik algımız, “oralarda” olup bitenden çok, beynimizin içinde olup bitenlerle ilgilidir.

— Gerçeklik Deneyimi

İşin özü şurada yatar: Beyninizin, dışındaki dünyaya herhangi bir erişimi yoktur. Kafatasınızın içindeki karanlık, sessiz odasında hapsedilmiş olan bu organ dış dünyayı hiçbir zaman doğrudan deneyimlememiştir.

Kendi gerçekliğimin sizinkiyle aynı olduğunu nereden bileceğim? Bu sorunun yanıtını vermek , çoğumuz için olanaksızdır.

Kontrol Kimde?

Biliçli zihnin gerçekte ne kadar kontrol sahibi olduğunu merak ediyor olabilirsiniz. Yaşamlarımızı birer kukla gibi, iplerimizi çekip duran ve bir sonraki adımımızı belirleyen bir sistemin insafında sürdürüyor olabilir miyiz?

Bu soruyu, basit bir örnekle irdeleyelim. Arabayla giderken ya sağa ya da sola dönmek zorunda olduğunuz bir yol ayrımına geliyorsunuz. Sizi birinden birine dönmeye zorlayan herhangi bir durum yok; ama o anda içinizden sağa dönmek geliyor ve öyle de yapıyorsunuz. Ama niye sola dönmediniz de sağa döndünüz? Yoksa beyninizdeki erişilmez mekanizma mı karar verdi sizin adınıza?

Sağa — ya da sola — dönme kararınız, aslında zaman içinde geriye; saniyeler, dakikalar, günler öncesine, ömrünüzün başlangıcına kadar uzanan bir karardır. “Kendiliğinden” oluşmuş görünen kararlar bile yalıtım ve soyutlanmış değildir.

Nasıl Karar Veririm?

Bu dondurmayı yesem mi, yemesem mi? Bu e-postayı şimdi mi yanıtlasam, sonra mı? Hangi ayakkabıları giysem? Günlerimiz; ne yapacağımız, hangi tarafa gideceğimiz nasıl tepki vereceğimiz gibi binlerce küçük kararın toplamından oluşur.

Dondurmayı mideye indirip, indirmemeye karar verirken, beyninizdeki ağlardan bir kısmı şeker lehine, bir kısmı da aleyhine çalışacak, bazı ağlar da, yarın spor salonuna gitmeye söz vermeniz koşuluyla dondurmayı yiyebileceğinizi söyleyecektir size.

Cezaevinde kalmakta olan iki hükümlünün, şartlı tahliye kurulunun önüne çıkması planlanmış. Biri 11.27’de diğeri ise 13.15 te çıkacaktır, ceza süreleri aynı. İlk hükümlünün şartlı tahliyesine izin verilmezken, karar ikinci hükümlü için olumlu sonuçlanmıştır. Neden? Kararda etkili olan şey ne?

2011 tarihli bir çalışmaya göre ana etken, açlıktı. Şartlı tahliye kurulun yemek molasının hemen sonrasına denk gelmesi durumunda olumlu değer yüzde 65 iken, öncesine denk gelmesi durumunda değer yüzde 20’ydi.

Siz Hala Siz Misiniz?

Eğer sizi siz yapan şey fiziksel madde değil de biyolojik algoritmalar ise, günün birinde beyninizi kopyalayıp karşıya yükleyerek sonsuz bir yaşama kavuşmak mümkün olabilir. Ancak bu noktada önemli bir soru çıkar karşımıza: Ortaya çıkan şey “siz” mi olursunuz gerçekten?

Yükleme uygulaması, aslında bakarsanız her gece uykuya daldığınızda başınıza gelenlerden çok da farklı bir şey olmayabilir. Bu süreçte deneyimlediğiniz şey, bir anlamda bilincinizin kısa süreli ölümüdür; ertesi sabah uyandığınızda uyanan kişi ise, gerçekte bütün anılarınızı miras almış, kendisinin de siz olduğunu zanneden bir insandır.

Kitap Üzerine Düşünceler

Bu kadar yorucu olacağını düşünmemiştim, bir kitabın özetini çıkarmanın. Okul dönemimde yapmazdım bu tür ödevleri, şu an kendi isteğimle yapıyor oluşum da garip gelmiyor değil. Bir işe hangi zamanda ve nereden baktığımız çok şeyi değiştiriyor sanırım.

Okuduğum her kitabın detaylarını zamanla unutuyor olmak, beni rahatsız eden bir durumdu. Ben de altını çizdiğim ve aklımda kalan yerleri birleştirerek kitapların birkaç sayfalık halini yeniden yazmaya karar verdim. Bir a4 kağıdının veya bir sayfa defterin iki tarafını kaplayacak şekilde oluşturacağım bu özeti katlayarak bir ayraç haline getirecek ve kitabın arasına koyacağım. Okuma ihtiyacı hissettiğimde o kitabı veya içinden tam hatırlayamadığım bir bilgiye ihtiyacım olduğunda ayracı alıp okuyacağım.

Kitabı yaklaşık bir ay önce aldım ve okuduğum süreçte yazdığım yazılara etkisi olmuş olduğunu görüyorum. Gerçekten kitabı aldığımda arıyor olduğum bilgilerin, neredeyse hepsine ulaştım. Bunların bir kısmı hoşuma gitmese de (örneğin; her şeyin beynin fiziksel, biyolojik formuna bağlanma durumu) yapacak bir şeyin olmadığının da farkındayım.

Okuduğunuz özet ilginizi çektiyse kitabı almanızı öneririm, anlattıklarım kitabın küçük bir kısmından ve hatta bunların bana hitap eden taraflarından oluşuyor.

Bir soru ile bitireyim incelemeyi; bu yazıyı okuyup okumamaya nasıl karar verdiniz? Rastgele mi yoksa? (Rastgelelik Üzerine Rastgele Düşünceler)

--

--

Hobilerimin peşinden koşarak okumayı sevdiğim türde yazılar yazıyorum.